Emperyalist söylem
PDF Yazdır e-Posta

asker-ordu

Ahval, 11 Şubat 2020

Emperyalist güçler kendilerini saldırgan, çıkarcı, ötekinin hakkına saygısız olarak görür mü? Görmez tabii. Söylemlerine bakarsak, vicdanlarını rahatlatacak yollara başvurduklarını görürüz.

Örneğin, tarih boyunca doğuya ve batıya, güneye ve kuzeye akınlarını, seferlerini ve işgallerini yürütmüş olan talancı ve sömürgeci güçler kendilerini hep haklı görmüştür. Ya kılıç hakkından söz etmişlerdir, ya “biz bu toprakları kan dökerek aldık” diye fetihlerini meşru saymışlardır, ya da “biz öylesine adil davrandık ki…” diyerek yayılmacılıklarını hak olarak algılamışlardır. Yaptıklarından gurur bile duymuşlardır. Emperyalist güçler “geri kalmış yöre ve halklara medeniyet götürüyoruz” söylemini öne çıkarmışlardır.

Kipling’in 1899 yılında yayımlanan “Beyaz adamın yükü/görevi” (The White Man’s Burden) başlıklı şiiri tipiktir: “Biz geri kalmış halklara medeniyet ve düzeni götürüyoruz” idealini dile getirir. Amacı, ABD’nin Filipinler’i ele geçirmesini meşru göstermekti. Bu tür bir anlayış günümüzde hâlâ çok yaygındır. Her saldırı bu mantıkla savunulabiliyor.

“Kendimizi aldatmak” diyebiliriz bu anlayışa. Uydurduğumuz mitoslarla hem halkların haklarını çiğner, hem çıkarımızı gözetir, hem de vicdanımızı rahatlatırız. Bir ara Yunan okul kitaplarını tararken şu cümleyi bulmuştum: “Büyük İskender İran’ı, Mısır’ı ele geçiren yalnız büyük bir fatih değildi, aynı zamanda uygarlık getiren büyük bir kimseydi… Halklar tarafından sevilmek için dinlerine, gelenek ve göreneklerine saygı gösterdi.” Aynı tarihlerde Türk okul kitaplarında da şunlar yazılmıştı: “II. Mehmet (yani Fatih) Türk Milleti’nin büyüklüğünü, insancıl davranışlarının en büyük örneklerini verdi. Şehir halkının dinini, gelenek ve göreneklerini, işlerini eskisi gibi sürdürmelerine izin verdi.” (Tencere Dibin Kara kitabımdan).

Ya şimdi? ABD Irak’a demokrasiyi aynı mantıkla götürüyor. Bunu Türkiye’de görmeyen yok. Ama Türk ordusunun Suriye’de “hak ve demokrasiyi” yerleştirmek için gittiğini farklı bir standart ile yorumluyor.

“Uluslararası ilişkiler” denen akademik dünyasının, aslında bir “çifte standartlar uygulaması” olduğunu düşünürüm dünyamızı izlerken. Diplomatlar bunu bir sanata dönüştürmüşlerdir. Lafı büküp çevirerek, başımıza gelmesini istemediğimizi ötekine yapılmasını hak, hatta görev diye yuttururlar.

Eski bir yazımda (Yap, Yapma Kılavuzu) komşu ülkelerin topraklarına göz dikip el atmak istendiğinde kullanılan argümanları sıralamıştım. Duruma göre bunların birini veya birkaçını kullanarak işimizi görürüz, demiştim. Şu haklar ve bahaneler kullanışlıdır; isteyen Türkiye’nin hangilerini hangi durumlarında kullandığını da düşünebilir: 1- Tarihsel haklar (orası zaten eskiden bizimdi), 2- Uluslararası hukuktan doğan haklar, 3- İkili anlaşmalardan doğan haklar, 4- Halkların kendi kaderlerine karar verme hakkı (tabii halk “bizdense”), 5- Azınlık haklarını korumak bahanesi, 6- Güvenlik kaygıları (tabii bizim güvenliğimiz söz konusuysa), 7- “Anavatana” mesafe yakınlığı, 8- Lebensraum, yani yaşam alanı (A. Davutoğlu çok kullanmıştır), 9- Çıkarımızı gözetme hakkı, 10- Savaşı kazanma hakkı (“kan dökerek aldık”).

Bu “tezlerin” bazıları Osmanlı ve Türkiye topraklarına saldırmak için de kullanıldı. Tabii bunların bir kısmı çelişkili. Uluslararası hukuk çıkarımıza karşı olabilir; halkların kendi kaderini tayini güvenliğimizle uyum içinde olmayabilir, vb. Ama olacak o kadar! Söz konusu olan zaten çifte standarttır.

İronik olan, Türkiye’de en yaygın söylemlerden birinin antiemperyalist söylemin olmasıdır. İstiklal Savaşı “antiemperyalist” diye tanımlanır. Bu günlerin egemen (komplo) teorisi ise “emperyalizm tehdididir”. Ama olsun! Geride kalan bunca neden, gerekçe, mazeret ve bahane var. Yurtta sulh, dünyada sulhun olması için, yurt içinde ve çevre ülkelere seferberlik ilan etmek gerekebilir!

Eskiden padişah sefere çıkan orduya “Gazanız mübarek olsun” dermiş. Bir siyasinin “şehit vermeden iş olmaz” türündeki sözü şoka neden olmuyor. Ecdat mirası olarak öğretilen bunlar ise, toplumun değerlendirme kıstası da bu olur.

Ama çifte standart kötü bir niyetin veya bir kurnazlığın sonucu değildir. İnsanın samimi ve iyi niyetle düşündüğünde ortaya çıkan bir davranıştır. Milli bir “eğitimin” doğal sonucudur. İnsan farkında bile olmadan, dış dünyadan kendine varan verileri ve bilgileri belli değer filtrelerinden geçirir, öyle ele alır. Kimilerini önemsiz sayar, başkalarını temel; kimilerini görmez bile, kimilerini hayati sayar… Sonuçta bu tür standartlarla “doğrunun” ve “hakkın” ne olduğuna karar verir. İlginçtir, her milliyetçi ve emperyalizm yanlısı kimse kendi tarafını hep haklı görür!   

Emperyalist söylem içselleştirildiğinde tabii ki özü artık görülemez. Savaş kültürü, doğal durum olarak yaşanır. Ölmek ve öldürmek kanıksanır, askeri anlayış ve estetik, örneğin, toplumsal “disiplin” ve “üste itaat” bir yaşam biçimi olur. “Beyaz adamın yükünün ve görevinin” bedeli de budur: Toplum uyum ve refah peşinde değil, kavga ve gerilim içinde olur.

Ahval

 

Your are currently browsing this site with Internet Explorer 6 (IE6).

Your current web browser must be updated to version 7 of Internet Explorer (IE7) to take advantage of all of template's capabilities.

Why should I upgrade to Internet Explorer 7? Microsoft has redesigned Internet Explorer from the ground up, with better security, new capabilities, and a whole new interface. Many changes resulted from the feedback of millions of users who tested prerelease versions of the new browser. The most compelling reason to upgrade is the improved security. The Internet of today is not the Internet of five years ago. There are dangers that simply didn't exist back in 2001, when Internet Explorer 6 was released to the world. Internet Explorer 7 makes surfing the web fundamentally safer by offering greater protection against viruses, spyware, and other online risks.

Get free downloads for Internet Explorer 7, including recommended updates as they become available. To download Internet Explorer 7 in the language of your choice, please visit the Internet Explorer 7 worldwide page.